Corona Günlerinde Marka İletişimi

Tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını bir taraftan sağlığımızı tehdit ederken, diğer taraftan başta ekonomi ve sosyal yaşam olmak üzere pek çok alanda etkilerini göstermeye devam ediyor.

Çoğu sektör durma noktasına geldi. Evlerine kapanan insanların temel ihtiyaç ve önceliklerinin hızla değiştiğine tanık oluyoruz. Bir ay öncesine kadar yaz tatilini hangi ülkede geçireceğini düşünenlerin bugün market alışverişlerini eksiksiz yapabilmek neredeyse en büyük lüksleri oldu.

Söz konusu hayatta kalmaksa, gerisi teferruattır…

Survival State of Brain

Zihnimizin hiç hazzetmediği ancak şu an içinde bulunduğumuz neredeyse sonsuz belirsizlik ortamında sadece tüketim alışkanlıklarımız değil psikolojilerimiz de değişmeye başladı. Beynimizin çekirdek motivasyonu, bütün korku ve endişelerimizin kaynağı “hayatta kalma dürtüsü” ya da başka bir deyişle “ölüm korkusu”, bugün bütün paranoyalardan uzak, tüm gerçekliğiyle zihinlerimizi kuşatmış halde. Bugüne kadar “yersiz” olarak nitelenen endişelerimizin hiç bu kadar “yerli” ve milli olduğuna tanık olmamıştık. Bu nedenle, “söz konusu hayatta kalmaksa, gerisi teferruattır” mottosunu giderek daha fazla dillendirdiğimiz bir dönemden geçiyoruz.

Bütün bu olup bitene rağmen gelecekten tamamen ümidimizi kesmediysek, biraz da, binbir emekle var ettiğimiz markaları hayatta tutmak için neler yapmamız gerektiğine kafa yormak gerekiyor. Çünkü bugün, daha önce hazırladığınız marka iletişim planlarının bir geçerliliği kalmadı. Revizyonla da kurtarılacak gibi görünmüyorlar. Yenilerinin hazırlanması gerekiyor. 

İletişim planlarınızda yer alan o afili personalar artık yok. O beyaz yakalı, plazada çalışan Elif Hanım, akşam iş çıkışı arkadaşlarıyla o cafede ya da barda buluşmuyor. Hafta sonu o çok popüler mekanlara gidip ellerini havaya kaldıramıyor. Ya da kentin en popüler AVM’sindeki en “fashionable” markadan yeni sezon alışverişini yapamıyor. Elif hanım muhtemelen şu anda evde, ya üstü bluz altı pijama bir çevrimiçi toplantıya katılıyor ya da Instagram’dan canlı yayın yapan birilerini izliyor.

Bugünlerde “normal” le ilgili tanımlarımız sıkça değişse de, her şey “normale” döndüğünde, yani sudan çıktığımızda, bizim neye döneceğimizi biraz da bugünleri nasıl geçirdiğimiz belirleyecek. Çünkü geri döndüğümüzde bıraktığımız “normali” epeyce bir değişmiş bulacağız.

Markanızın bu dönemi en az hasarla atlatabilmesi ve karantina sonrasına hazır olabilmesi için bugün neler yapmanız ve nasıl iletişim kurmanız gerektiği konusunda bazı önerilerimi paylaşmak istiyorum:

  1. Yeni bir iletişim planı oluşturun

En az önünüzdeki üç ayı kapsayacak şekilde yeni bir iletişim planı hazırlayın.  Kitlenizi ve personalarınızı yeniden tanımlayın. Mevcut iletişim stratejinizi gözden geçirin ve mesajlarınızı netleştirin. Hangi mecraları kullanacaksınız, hangi mesajları vereceksiniz, hepsini yeniden planlayın.

  1. Değer yaratmaya odaklanın

Krizi fırsata çevirme telaşıyla fırsatçılık tuzağına düşmeyin. İnsanların sağlıkları ve ekonomik durumlarıyla ilgili endişelerinin yoğun olduğu bu dönemde agresif satış iletişiminden kaçının. Yaptığınız işin veya markanızın insanların yaşamlarında oynadığı rolü, bunun şu anda nasıl değiştiğini düşünün. Bu dönemde değer yaratabilmek için neler yapabileceğiniz üzerine fikirler üretin.

  1. İçerik üretin

Alanınızla ilgili insanlara faydalı olabileceğini düşündüğünüz gündeme uygun yazılı veya görsel içerikler üretip paylaşın.

  1. Ortadan kaybolmayın

Pek çok markanın sessizliğe gömüldüğü bu zamanda görünür olmanın markanıza sağlayacağı değerin her zamankinden daha fazla olacağını unutmayın.

  1. Maliyetleri kısarken iletişimi kesmeyin

Mevcut veya potansiyel müşterilerinizle iletişiminizi kesmeyin. Bir “iyi gün dostu” olarak bu iletişimi daha sonra yeniden kurmaya çalışmanın maliyeti muhtemelen pek çok bakımdan daha yüksek olacaktır. Gündemi yakından takip edin, aldığınız önlemleri ve işinizin durumuyla ilgili müşterilerinizi ve çalışanlarınızı bilgilendirin.

  1. Dijitalde yer alın

Bu dönemde insanların çoğunun evlerinde olduğunu, bilgisayar ve cep telefonlarıyla her zamankinden daha fazla vakit geçirdiklerini unutmayın. Dijital ortamlarda ve sosyal mecralarda yer alarak bağlantıda kalın.

  1. Kurumsal değil dostane olun

Her markanın kendine özgü bir karakteri olsa da, ses tonları tıpkı insanlar gibi içinde bulundukları duruma ve bağlama uyum sağlamalıdır. İnsanların empati ve desteğe ihtiyaç duydukları bu dönemde, yukarıdan konuşan kurumsal bir marka iletişimi yerine, empati kuran, dostane ve yeri geldiğinde mizahi bir dil kullanın. 

Son olarak bu krizi kendinizi ve işinizi geliştirmek için fırsata çevirmenin yollarını arayın. Karantina dönemi bir şekilde geçecek, asıl mesele kimlerin sonrasına da hazırlıklı olacağı.

Varsa, ilave önerilerinizi yorumlarda paylaşmanızdan memnunluk duyacağım.

0 comments
Submit comment